15 Ekim 2015 Perşembe

Tekrar Merhaba

Bir süredir blog'u update edemiyordum. Ama Oku-Yorum Kitap Klübü, okumaya ve toplanmaya  ara vermedi. Yaz tatilinin ardından Ekim ayında tekrar bir araya geldik. Konuşacak ne çok konu, okunmuş ve paylaşılacak ne çok kitap varmış. Kulüp üyeleri kadar blogumuzu da ne kadar özlediğimi farkettim. Bu yıl yepyeni kitaplarla tekrar sizlerle bir arada olacağız. 
Bu dönem her ay okuduğumuz kitapları blog'a eklerken, geçen sene yazamadığım kitapları zaman buldukça yazmaya çalışacağım.
Kitap okuyanların dünyasından tekrar merhaba........

15 Aralık 2014 Pazartesi

1984; George Orwell




                                                          


Kasım ayı kitabımız George Orwell in kült kitabı 1984. İstanbul'un gri havasında bize iyi gelecek bir mekanda toplanalım istedik, Çok doğru bir seçimle Anadolu Hisarı'nda harika bir cafe de buluştuk. Hem kitap, hem hava ruhumuzu daraltsa da Anadolu hisarının eşsiz güzelliği ve bir arada olmanın mutluluğu ile neşemiz yerine geliverdi.



Hepimiz kitabı bir solukta okumuş, düşüncelerimiz paylaşmak için sabırsızdık. Kitap bizi o kadar derin etkilemiş ki bu sene bitmeden Orwell in Hayvan Çiftliği'ni de okuyup iki kitabı bir arada tekrar tartışma kararı aldık.


George Orwell kitabını 1948 yılında tamamlamış. Kitabın adını da bitirdiği tarih olan 48 rakamlarının yerlerini değiştirerek 1984 olarak koymaya karar vermiş. Kitap, yazarın kendi deyimiyle roman biçiminde bir ütopya. Her şeyin tümüyle devletin denetiminde olduğu, bellekten yoksun bırakılmış, her türlü muhalefetin yok edildiği bir toplumu anlatıyor.

Aslında kitap günümüz dünyasına bir uyarı niteliğinde.Ünlü sosyolog Erich Fromm'un da dediği gibi tarihin akışı değişmediği sürece dünyanın dört bir yanındaki insanların en insani niteliklerini yitirecekleri, ruhsuz otomatlara dönüşecekleri, üstelik bunun farkına bile varmayacaklardır.

Bundan kurtulmanın tek yolu insanlarının bu tehlikenin farkına varıp, uyanması ve aydınlanmasıdır.

Kitapta, George Orwell, Totaliter ve baskıcı bir iktidarın kontrolünde olan Okyanusya toplumunu anlatıyor. Toplum, Büyük Birader ve onun partisi İNGSOS (İngiliz Sosyalizmi)'nin  baskıcı kontrolü altındadır.
  

 Partinin üç sloganı vardır.

SAVAŞ BARIŞTIR
ÖZGÜRLÜK KÖLELİKTİR
CAHİLLİK GÜÇTÜR
                                                   

Ülkede tam bir korku imparatorluğu kurulmuştur. Bu totaliter ortam, Gerçek Bakanlığında memur olarak çalışan Winston'un gözünden anlatılmaktadır.

Kitapta sık sık düşünce polisi, tele ekran dan bahsedilmekte. İnsanların düşünceleri bile kontrol altına alınmakta, geçmiş sürekli değiştirilmekte, her yerde kurulu tele- ekranlardan  insanlar sürekli kontrol edilmekte, Hatta kullanılan dil bile yeni söylemle kontrol edilmektedir.

İnsanlar körü körüne, düşünmeksizin ve sorgulamaksızın partinin söylemlerine bağlıdır. İspiyonlamak çok yaygındır, hatta küçük çocuklar bile anne babalarını düşünce polisine ihbar etmek ve bu tolumda saygınlıkla karşılanmaktadır.

Partinin varlığını sürdürmesi, Düşünce Polisinden çok, sorgusuz sualsiz, körü körüne partiye bağlanan insanlara bağlıydı.

Geçmiş sürekli denetim altında tutuluyordu. Parti sloganında sık sık ''Geçmişi denetim altında tutan, geleceği de denetim altında tutar;, şimdiyi denetim altında tutan, geçmişi de denetim altında tutar.'' Tarih, geçmiş hatta dün olanlar bile sürekli kayıtlarda değiştiriliyor, eski gazeteler, kitaplar imha ediliyordu.İşin en korkuncu değiştirildiği asla ispat edilemiyordu.

Kitaptan;


Parti, gözlerinizle gördüğünüze, kulaklarınızla duyduğunuza inanmamanızı söylüyordu. Bu onların en temel, en can alıcı buyruğuydu. 
Özgürlük, iki kere iki dört eder diyebilmektir. Buna izin verilirse arkası gelir.

Cinsellik parti tarafından kontrol altına alınmış, sadece partiye karşı bir görev olarak görülüyordu.
Cinselliğin bastırılması isteriyi tetikliyordu, bu da Partinin istediği bir şeydi, çünkü savaş coşkusuna ve öndere tapınmaya dönüştürülebiliyordu. 

Kitleler kendi başlarına asla ayaklanmadıkları gibi , sırf ezildikleri için ayaklandıkları da görülmemiştir. Açıkçası, kıyaslama olanağından yoksun bırakıldıkları sürece, ezildiklerinin farkına bile varmazlar. 

Geçmişin değiştirilmesi iki nedenle gereklidir. Yan neden, Parti üyesinin, günümüz koşullarına birazda elinde hiç bir kıyaslama ölçütü bulunmadığı için katlanıyor olmasıdır. Ama asıl neden, Partinin yanılmazlığının korunmak zorunda olmasıdır.

Yönetmek ve yönetimini sürekli kılmak istiyorsan, gerçeklik duygusunu yolundan çıkaracaksın.Çünkü yönetmenin sırrı, bir yandan kendinin yanılmazlığına inanırken, bir yandan da geçmişteki hatalarından ders çıkarabilmektir.




,




3 Kasım 2014 Pazartesi

Şahmerdan; Sait Faik Abasıyanık






                                  Şahmerdan Sait Faik.jpg

                                          


Ekim aynın güzel bir günü Oku-Yorum kitap kulübü üyeleri Kadıköy vapur iskelesinde Burgazda'ya gitmek üzere buluştuk. Hepimiz çok mutluyuz. Hem bu güzel sonbahar ayında ada havası alacağız hem de Ekim ayı kitabımızın yazarı Sait Faik Abasıyanık'ın şimdilerde müze olmuş evini ziyaret edeceğiz. Keyifli bir yolculuktan sonra Burgazada ya indik. Ne hoş  bizi Sait Faik 'in heykeli karşıladı. Sanki eski bir dostu görmüş gibi sevindik.


 Arkamızı döndüğümüzde bir çok hikayesinde anlattığı Kaşık adası elimiz uzatınca değecek gibi yanımızdaydı.


Burgazada sonbaharda sessiz. İnsana huzur veriyor. Adanın havası iştahımız açmış olacak ki hemen iskeleye yakın bir kafe ye oturup güzel bir kahvaltı ediyoruz. Sonra ada da ufak bir gezinitden sonra Sait Faik'in bir zamanlar yaşadığı eve doğru yürüyoruz. Yürürken, adayı Sait Faik'in gözünden görmeye çalışıyoruz. Evet bu güzel hikayelere ilham veren Burgazada insanı hem melankolik hem de ada aşığı yapıyor. 




Sait Faik Abasıyanık ın bir zamanlar yaşadığı ev 1959 lardan beri müze olarak hizmet veriyor. 1964 yılından beridir de Darüşşafaka nın sorumluluğunda. Son restorasyonla birlikte müze son derece bakımlı. Kişisel eşyaları, kitapları,...Sait Faik'i yakından tanımak için buradan daha iyi bir seçim olamazdı.




Türk hikayeciliğinin önderlerinden Sait Faik Abasıyanık ikinci Türk olarak (ilki Mustafa Kemal Atatürk idi) Uluslararası Mark Twain Derneğini'nin onur üyeliği payesini aldı. 

Şahmerdan;
Eserde 20 birbirinden güzel hikaye var. Hikayelerde belli bir konu yok. İnsana dair gözlemlerini anlatmış. Genellikle ada da geçen hikayeler yanında, güneydoğu ya ait hikayelerde mevcut. Köye Gönderilen Eşşek, Çöpçü Ahmet, Alt Kamara, Francala mı, Elmek mi?, Kaşıkadasında, Mahpus, Köy Hocası ile Sığırtmaç en sevdiğimiz hikayelerden oldu.. Her bir hikaye o kadar samimi, o kadar bizden ki. Sanki kahramanlarını tanıyormuşuz gibi.

Kitabın arka  Ara Güler'in ''Bir Devir Böyle Geçti Kalanlara Selam Olsun'' kitabından Sait Faik ile ilgili anektodu, onu tanımamıza yardımcı oldu.

Kitaptan
Kaşıkadası'nda;

Yüzle ahlak arasında herhalde müthiş bir münasebet vardır. Güzel olan muhakkak güzel ahlaklıdır demiyorum. Fena ruhlu güzel yüzün, insanı perişan eden, mahveden sihri de inkar edilemez. Yalnız şunu demek istiyorum ki ahlakın yüze eklediği mimikler, hatta renkler, tikler yüz ve ahlak her ikisi güzelken de vardır. Hatta bunlar sevimlidir......Fakat bugün bu hareket, amcası Manoli'ye ve Manoli'nin yalancılığına, kıskançlığına, terbiyesizliğine benzemesini kolaylaştıran çirkin bir şey olmuştu.

Projektörcü
. Ben de dün akşamdan beri Hasan`a uyduracak hikâye düşünüyorum. Saatlerce düşündüm. Sabahleyin ilk vapurda yine düşündüm. Ne dersin?.. Bu sefer benim hikâyemi anlatırsın... Yağmurlu gecede bir adam geldi, dersin..."




Mor Kaftanlı Selanik; Yılmaz Karakoyunlu




                                                  Mor Kaftanlı Selanik,

                                                             


1923 yılında Lozan Barış Antlaşması'na ek olarak yapılan sözleşme uyarınca Türkiye ve Yunanistan'ın kendi ülkelerinin yurttaşlarının (2000.000 kişinin üzerinde) din esası üzerine zorunlu göçe tabi tutulması Cumhuriyet tarihimizin en önemli olaylarındandır. Yılmaz Karakoyunlu Mor Kaftanlı Selanik'te işte bu tarihi mübadeleyi tarafsız bir gözle, insan odaklı, fazla trajedi ve duygusallığa kaçmadan anlatmaya çalışmış. Oku-Yorum kitap kulübü üyeleri olarak mübadele süresince geçen olayları, sebepleri hepimiz merak ediyorduk. Mor Kaftanlı Selanik bize bu konuda bir rehber oldu. Kitapta betimlemeler bazen çok zorlama gibi gelse de, konu içeriği olarak bizlere faydalı oldu. Özellikle Resmo da Anastas ve Eleni 'nin hikayesi en etkileyici hikayelerden biri idi. Mor Kaftanlı Selanik bir aşk romanı olmamakla birlikte aşkı hissettiriyor,  Romanın ana kahramanı mübadele, yan rollerde ise aşk var.
Roman çok farklı mekanlarda geçiyor. Atina, Selanik, Ankara, Resmo,Şarköy, Drama, İzmir, Mürefte, Hanya. Farklı insanları konu alan hikayeler, bu farklı mekanlarda geçerken, hikayeler arasında sürekli bir geçiş var. Bu da kitabı daha sürükleyici yapıyor.
Özellikle hepimiz için merak konusu olan Giresun gemisi hakkında bilgi edinmek, deniz yolu ile mübadele edilen insanların hikayesi çok etkileyici idi. 

Kitaptan,

Doktor Nansen, İsmet paşaya,
-Biliyor musunuz Kumandan! En güzel tarif, siyaset için verilmiştir. Ne Eflatun, ne Aristo, ne Sokrat.. Hiçbirinde pratiğin ihtişamını bulamazsınız. Olayların ahlakına bakın yeter. Göreceksiniz ki politika, rüya ile uyanıklığın çatışmasıdır. Her çatışma bir kurnazlıktır. 

Aristidi, Venizelos'a;
-Eğer bir kere gerçeği saptırırsan, bir daha o gerçeğe sadık kalamazsın.

Muktedirin dili sürçmez. Onlar sözlerini heybetle söyler..

Bazen başarıyı kabul etmek, başarısızlığı kabul etmekten daha zordur.

Tenbih gafletden sakınmaktır..
İkaz, günahla gaflet arasındaki korkulu köprüdür. Bazen sırattan bile ince olur. 

Fevzi Paşa, Mustafa Kemal'e
- Sır dediğimiz şeylerin en talihsiz ihtimali, bir boşboğazın değil kurnaz bir yalancının diline düşmesidir.

Bazen insanoğlu savunduğu eski fikirlerinden vazgeçebilir. Bu aslında doğruyu geç idrak etmenin ayıpsız tavrıdır. Bu tavra ''inkar'' değil sadece ''rücu'' deriz.
Kimi hücumda kimi rücu da olgunlaşır. 









10 Nisan 2014 Perşembe

Mart 2014 Ayı Menüsü

Erndiz Atasü'nün Dağın Öteki Yüzü Kitabını tartışmak üzere İdil Hanım'ın evinde bir araya geldik. Her zaman olduğu gibi İdil hanım bizi tüm zerafeti ve güleryüzü ile karşıladı. Hazırladığı sofra  bir süre kitaptan uzaklaşmamıza sebep oldu.

Fasülye salatası, Karides salatası, Ispanaklı Kiş, tadı ile olduğu kadar görüntüsü ile de büyük beğeni alan börek, peynir tabağı (özellikle fıstıklı peynir; Günaydın'ın şarküteri bölümünden almış), bademli likör sonrası kahve ile ikram ettiği Bademli Tiramisu .... her biri birbirinden lezzetliydi.



Sizler için 2 farklı tarifi burada paylaşmak istiyorum.

Bir İdil hanım klasiği Ispanaklı Kiş ve tadına doyulmaz farklı bir Tiramisu





Quiche


Malzemeler:

250 gr. un
150 gr. tereyağ
50 gr. su
5 gr. tuz
3 adet yumurta sarısı

Sosu icin:

250 gr. krema
3 yumurta sarisi
3 gr. tuz
karabiber, pul biber

İc malzemesi icin:

 Toplam 300 gr. haşlanmış ve ince kesilmiş kabak, ıspanak ve havucu soğan ile kavurun.
 Üzerine serpmek için 40 gr. rendelenmiş kaşar hazırlayın

Yapilisi:

Un ve tereyağını bir kapta karıştırın. Ayrı bir kapta su, yumurta sarısı ve tuzu karıştırın ve unlu karışıma ekleyerek yoğurun. Streç filmle örterek buzdolabında 15-20 dakika dinlendirin.
Dolapta dinlenen hamuru unlayarak (oklava ile) yuvarlak acin. 24 cm. capindaki quiche kalıbına kenarları biraz (yarim cm kadar) yüksek gelecek şekilde yerleştirin ve bu kalıbı 15-20 dakika dipfrizde bekletin. Üzerini aluminyum folyo ile kaplayıp, nohut veya fasulye ile doldurarak onceden isitilmis 175 derece fırında 30-40 dakika pişirin. Kenarları kızarınca nohutu ve folyoyu alın, ortası da kızarsın.
Bu arada ic malzemesini hazırlayın: Yumurtaları çırpın, krema, baharat ve tuz ekleyin. En son yağda kavrulmuş soğan, kabak, havuç ve ıspanak karışımını ekleyin.
Hamur tamamen pişince fırından alıp iç malzemesini koyun ve rendelenmiş kaşarı üzerine serpin. 175 derecede, üzeri kızarıncaya kadar tekrar pişirin.


TIRAMISU

Lady Finger bisküvisi için:
3 yumurta sarısı ve 25 gr toz şeker, mikserle karıştırılır.
3 yumurta akı ile 50 gr toz şeker, ayrı bir kapta telle karıştırılır, yukarıdaki karışıma eklenir, telle karıştırılır ve 65 gr un eklenir. Bu hamur, bir torbaya doldurularak şeritler halinde yanmaz kağıda yerleştirilir, üzerine pudra şekeri serpilir ve 200 dereceli fırında en çok 10 dakika pişirilir. Hazır savoyardı  biskuvi kullanılırsa buraya kadarki aşamaları atlayabilirsiniz.
Şurubu icin:
375 ml su + 12 gm Nescafe + 70 gm seker kaynatılır, soğuduktan sonra 75 ml Tia Maria, amaretto veya Badem Likoru eklenir.
Kreması için:
170 gm Labne peyniri (esasında Mascarpone peyniri), 60 gm şeker ile, telle çırpılırr. 170 gr çırpılmış
 krem şanti eklenir. 3 yumurta sarısı eklenir, iyice karıştırılır . Bir tutam vanilya eklenir.
Lady Finger biskuvileri şuruba batırılıp, kalıbın dibine yerleştirilir. Üzerine krema konur. ikinci kat ıslatılmış biskuvi ve krema konur. Buzdolabına konur. Servisten önce üzerine kakao serpilir.

Dağın Öteki Yüzü; Erendiz Atasü

                                                         dagin-oteki-yuzu-erdeniz-atasu

                                                           



Mart Ayı kitabımız Erendiz Atasü'nün 1996 yılı Orhan Kemal Roman Ödüllü kitabı Dağın Öteki Yüzü idi.

Kitapta, Cumhuriyet dönemi  üç kuşak kadının yaşamından kesitlerle aktarılıyor. Yazarın anneannesi, annesi ve kendi yaşamından kesitlerle anlattığı bu üç kuşak cumhuriyet kadınlarına ışık tutuyor. Kitaptaki tüm olaylar,ikisi hariç, düşsel olarak kaleme alınmış. Ama her ne kadar düşsel olaylar gerçekmiş gibi hissedilirken, bilakis gerçek olarak anlatılan iki olay da bir o kadar düşsel bir etki bırakmış. Yer yer yazarda Virginia Wolf etkisini görürken, kitabın genelinde Kemalist ruh kendini gösteriyor.

Kitaptan;
Rumelilik, ne çok duyarız Suyun öteki tarafı lafını; bu ötekileştirmeye direnen'' Rumelilerin'' herşeye rağmen yurtlarına nasıl sıkı sarıldıklarını şöyle anlatmış yazar.

''Rumelilik'' diye bir kavram yoktur Vicdan'ın usunda. O Türkiye Cumhuriyetinin yurtdaşıdır, anadili Türkçe'dir. Doğduğu yer Selanik, tıpkı Mustafa kemal gibi. Bunu gizlemek aklının ucundan geçmez.
Kardeşi Burhan, Demokrat parti iktidarı ile birlikte kol gezmeye başlayan bölgeciliğe teslim olmuştur;bundan yararlanmak istemektedir., siyasi ve maddi çıkarları için.! Bölgeler arasında ''Rumeli'' bulunmaz.! Yurtlarını yitirip Anadolu'ya geçtiklerinde kitle tepkisi ile karşılaşmıştır Rumeliler;göçmenler Rumeliliğe sarılarak karşı tepki koymamışlardır.; çoğunun bilincinde bölge kimliği ulus kimliği aşamasına çoktan evrimleşmiştir; Anadolu'ya serpilir, anayurdun onları özümsemesine izin verirler.Ancak bu özümseme ''anayurt açısından pek de gerçekleşmemiştir. ''Suyun Ötesi'' deyimi bir dışlamayı gösterir.

Raik sivas Lisesi'nde okuttuğu parasız yatılı köylü çocuklarını anımsıyordu;Duruk zekalarını harekete geçiren
memleket sevgisini ve gelecek umudunu;bu heyecanla nasıl da başarılara sıçrayabileceklerini. Halkını gecikmiş baharı bekleyen ekin toprağına benzetiyordu. Bahar geldi! Anadolu İhtilali!
Mustafa Kemal geciken doğuma müdahale etti. Sezaryen yapan bir hekim gibi. Can kurtardı, Hayat verdi. Döllenmiş rahmi doğurmaya zorlamadı!

Değişen Anadolu yaşamı, yozlaşan toplumlar..okurken unutulanlar hepimizin gözönüne geldi..

Bir gün yurdum beni geri çağırdı. Ölenler bizi çağırır. ..Sevilenlerle tok toprağın çekimi güçlüdür. Yurdumun tenini hissedilmez kılan partal ve görkemli giysilerinin altına doğru yola çıktım bu kez.
Burası Antalya'mı? Bu beyaz, büyük, beton engebe? Hani, alçakgönüllü caminin koltuğundaki  ''Küçük Liman ?''Hani yaşlı ve bilge eller, ağaç gövdelerinden dünyanın en dayanıklı teknelerini oyarlardı, o sakin limanda, genç gezginler çaylarını yudumlarken.. Karadeniz kentlerindeki, tütün yapraklarının loş odalarında dizildiği, karalahana kokusuyla dolu ahşap evlere ne oldu?Hani, beyaz namaz başörtülü yaşlı kadınlar, maddenin sağlamlığına demir atmış inançsız oğulları için yakarırlardı, gıcırdayan sofralarda..Burası istanbul'mu, Bizans'ın ve Osmanlı'nın tahtı? Mavi çinileri havanın ve paranın kiriyle kurşuni gri; kuşkunun rengi...


Bir kent, bir ülke, nasıl şiirin ve vicdanın yakıldığı kanlı bir ateş panayırına döner? Toprak ağalarının cepleri istiflenmiş, tomar tomar yağlı banknotlarla şişerken; dokumacılarla, arabacıların viski kadehlerinde dolar şıngırdarken; darağaçları işlerken ; yarı açların göç dalgaları amansızca kaplarken bozkırı; paranın kuklası cüce bir sıçrayışta konup da yüksek orunlara; erdemle başarıyı ayırıp da birbirinden, erdemi yok ederken; bir kent bir ülke, kanlı bir ateş panayıına döndü, istemem bu ülkeyi!






18 Şubat 2014 Salı

Vatanı Sattık Bir Pula






Edepsizlikte tekleriz
Kimi görsek etekleriz
Hak'tan da yardım bekleriz
***
Geldik vatan kavgasına
Düştük rütbe yağmasına
Daldık dünya safasına
Ne utanmaz köpekleriz.
***
İnsan mı neyiz seçilmez
Bir zehirdir ki içilmez
Tavrımızdan da geçilmez
Ne utanmaz köpekleriz.
***
Biz bakmadan sağ ü sola
Düşman girdi İstanbul'a
Vatanı sattık bir pula
Ne utanmaz köpekleriz.
***
Dalkavuklukla irtikâb (yiyicilik)
İşte etti bizi harab
Sen söyle ey Şevketmeab
Ne utanmaz köpekleriz.
***
Vatanın girdik kanına
Leke getirdik şanına
Cümlemizin bok canına
Ne utanmaz köpekleriz.
***
Şubat ayı toplantısı için Fatma hanım'ın Dragos taki evindeyiz. Bahçesindeki  baharın ilk müjdecisi mimozalar açmışlar, bize merhaba diyorlar.Mimozalar çok narin çiçekler, hatta halk dilinde küstüm çiçeği denir. Çiçek dilinde ise alıngan olarak adlandırılırlar.İçinde bulunduğumuz  sıkıntılı döneme pek de alınganlık yapmayıp, inadına  içimize sevinç doldurmayı başarıyor.
Bu döneme bu kadar uyan bir kitap seçmemize biz bile şaşırdık. Hıfzı Topuz'un büyük vatan şairi Namık Kemal'i anlattığı Vatanı Sattık Bir Pula son yılların bir özeti sanki. Hıfzı Topuz 1923 Cumhuriyet ile aynı yıl , 1923 de doğmuş. Araştırmacı, gazeteci, iyi bir anlatımcı.Bu kitap onun kulübümüzde okuduğumuz ikinci eseri. İlki Tevfik Fikret'i anlattığı '' Elbet Sabah Olacaktır ''idi. Dolayısıyla onun anlatım uslubuna aşinayız.
Edebi özelliği olmasa da genel bilgi edinmemiz açısından faydalı bir eser oldu. Zaten Hıfzı Topuz 'un akademik ve gazeteci kişiliği ile bir belgesel roman yazmış bizlere.

Namık Kemal'in çocukluğundan vefatına kadar giden bir roman bu. Onun Genç Osmanlılara katılmasından, Fransa daki sürgününe, Abdülhamit döneminde sarayla kurduğu ilişkilerden, Gelibolu Mutasarraflığından Midilli, Magosa  adası sürgününe, evliliğinden ve aile yaşamından, yazdığı eserlere kadar geniş bir yelpazede Namık Kemal'i tüm yönleri ile tarafsızca tanıyabildik.
                                                      Namık Kemal


Kitaptan;
Mithat Paşa'nın sadrazamlığı topu topu seksen gün sürdü. Bütün düşmanları ona karşı birleşmiş gibiydi. Çünkü Mithat Paşa önceki dönemlerde yapılmış yolsuzlukların üzerine gidiyordu. Banker Köçeoğlu Agop aracılığı ile Avrupa'dan on milyon borç alınmıştı. Oysa devletin milyonlarca lira açığı vardı. Mithat Paşa alınnan borçların nerelere gittiğini araştırınca kıyamet koptu. Zaten her zaman yolsuzlukların üzerine gitmek çok sakıncalıdır. Çoğu zaman bu işlere girişenler görevden alınır, zindanları boylarlar. Bütün ülkelerde yolsuzluklarla savaşanların başına türlü belalar gelmiş ama tarih onları bir kahraman olarak sayfalarına geçirmişti.

13 Eylül 1870 tarihli Hürriyet'in 64. sayısında Ziya bey hiç korkmadan şunları yazmıştı;
''Cumhuriyette padişah, imparator, sadrazam falan yoktur. Ülkenin padişahı da, kralı da, imparatoru da hep halktır. Halk kendi çıkarlarını düşünen bir kaç kişinin kölesi değildir. Herkes hak ve özgürlüklere sahiptir. Halk zorla askere alınmaz, kışlalarda çürütülmez. Ülke tehlikeye düşerse halk silaha sarılır.Cumhuriyet rejiminde millet meclisi vardır, üyelerini halk seçer, yasaları meclis hazırlar. Mahkemeler özgürdür, bağımsızdır. Onlara ne meclis karışır, ne de başkan. Ülke yöneticiler dedelerinden ve babalarından miras kalmış değildir. Diktatörlük rejimlerinde iş başındakiler istediklerinş cennete yollarlar, istemediklerini cehenneme. O rejimlerde gazeteler iş başındakiere dalkavukluk ederek yaşamlarını sürdürürler, iktidardakileri öve öve göklere çıkarırlar. Bütün kötülükleri iyilik olarak gösterirler. Kolay para kazanmanı yolu da budur.''

Namık Kemal Fransız Alman savaşı ile ilgili Ali Paşa'ya verdiği raporda özgürlük için şöyle diyordu;
''Özgürlük bir kimsenin başkasına zararlı olmamak şartı ile dilediğini yapmasına denir. Hükümet bazı aşırı görüşlü kimselerin sandığı gibi halktan ayrı ve halktan üstün bir varlık olarak kabul edilse bile onun millet üzerinde vasilik yapması kabul edilemez.''

Namık Kemal dönemin en büyük vatan şairi idi. İlk Vatan Mersiyesinde vatan aşkını böyle anlatmış,

Vatanı ateşe bizler yaktık.
Yandı da seyrine bizler baktık
Fahr edip(övünerek) bir de nişanlar yaktık
Çalışıp benzemeye şeytane
Vatanı düşmana teslim ettik.
Göz göre milleti tesmim ettik (zehirledik)
Sanki her vacibi (gerekeni) tetmim ettik
Çekelim nir nzar-ı im'ane
Bu mudur layık olan imane






Şubat Ayı Menüsü



  


Şubat Ayı kitabımızı Fatma hanımın evinde Mimoza ağaçları arasında, nefis ikram eşliğinde tartıştık. Her zamanki gibi harika bir masa bizi bekliyordu. Artık bir Fatma Hanım klasiği haline gelmiş kendi yaptığı nefis vişne likörü hoş geldiniz içkisi idi. Likörün tadı bu sefer daha bir hoşumuza gitti. Bunun sebebini Fatma hanım ''likör bekledikçe daha lezzetlenir'' diyerek açıkladı.











Masada her şey birbirinden lezzetliydi. Özellikle Turp salatası ve yengeç Salatsı çok rağbet gördü. Fatma hanım bizi kırmadı ve tarifleri paylaştı.


 Yengeçli Salata

Malzemeler
Bir paket Yengec
Haslanmis yumurta
Kornison tursu.
Kapya biber
Maydanoz
Kırmızı soğan
Dereotu
Tüm malzemeleri küp doğradıktan sonra mayonez ve bir çay kaşığı hardal ile karıştırın ve servis kasesine alın.


Pancar Salatası

Malzemeler
Haslanmis kirmizi  pancar (marketlerde artık haşlanmış olarak da bulabiliyorsunuz)
Kornişon tursu,
Ceviz
Maydanoz.
Kırmızı soğan

Hepsini eşit boyutlarda küp seklinde doğrayın. Bir kaba alıp üzerine  tuz, limon sirke ve zeytinyağından bir sos hazırlayarak gezdirin. Bir miktar nar ekşisi de ekleyebilirsiniz.
Arzu ederseniz mısır ve bulgur ilave edebilir.





Avakado yu püre haline getirip içine dereotu, limon suyu ve biraz zeytinyağı ile karıştırdığı Avakado sos da son derece lezzetli ve sağlıklı idi.




Mutlaka Deneyin!!
Son derece pratik ve leziz bir yöntem. Tam da mevsimi. Dilimlediğiniz armutları buharda pişirin ve yanına azruya göre kaymakla servis edin. Şahane bir tat.













12 Şubat 2014 Çarşamba

Sevgililer Günü İçin En Güzel Aşk Kitapları



14 Şubat Sevgililer Günü. İşte size aşkı anlatan en güzel kitaplardan bir kaç örnek;

Rüzgar Gibi Geçti; Margaret Mitchell




Anna Karenina; Leo Tolstoy




Aşk Köpekliktir; Ahmet Ümit




İtalyanca Aşk Başkadır; Maeve Binchy




Aşk; Toni Morrison



Aşk ve Gurur; Jane Austen




Kolera Günlerinde Aşk; Gabriel Garcia Marquez



Masumiyet Müzesi; Orhan Pamuk









21 Ocak 2014 Salı

Kitap Alıntıları

Khaled Hussein; Uçurtma Avcısı
Yalnızca bir günah vardır, tek bir günah. O da hırsızlıktır. onun dışındaki bütün günahlar, hırsızlığın bir çeşitlemesidir...”
...
Bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun. karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. Yalan söylediğinde, birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. hile yaptığın, birini aldattığın zaman doğruluğu, haklılığı çalmış olursun. anlıyor musun?

Herrman Hesse, Bozkırkurdu
Her doğuş, evrenden bir ayrılış demektir; belli sınırlarla çevrilmek, Tanrı'dan kopup soyutlanmak demektir.

Franz Kafka; Aforizmalar
Hedef var, ama yol yok; yol dediğimiz şey tereddütten ibaret.

Wladslaw Szpilman; Piyanist
Sanki çok ömrümüz varmış gibi, beklemeyi öğretiyor bize hayat..
Nancy Pickard; Fırtına Kokusu 
Yaptığın yanlışlarla yüzleşmek istemezsen bir günah keçisi bulmak en kolayıdır

 Ernest Hemingway; Çanlar Kimin İçin Çalıyor
Özgürlük ,insanın yaptığı pisliği ortalıkta bırakması değil ,diye düşündü. Hiçbir hayvan kediden daha özgür değildir;ama o bile pisliğini toprağa gömer .Kediler en iyi anarşistlerdir. Bu adamlar kediden anarşizmin ne olduğunu öğreninceye değin onlara saygı duyamam

 Antoine de Saint-Exupery; Küçük Prens
Kendini yargılamak, başkasını yargılamaktan daha zordur.

Dostoyevski;Suç ve Ceza

"Tanrının bana baş edemeyeceğim bir şey vermeyeceğini biliyorum. Sadece keşke bana bu kadar güvenmeseydi diyorum..." 

Peyami Safa,  Yalnızız
İnsanın en kolay aldatabildiği budala kendi kendisidir.